Bugün 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan...

Eşyayı yerine koymaya niyet eyleyelim... Bugüne dair kısa kısa bir kaç kelam edeyim... Bugünün bendeki karşılığının ne olduğunu belirteyim... Tarihe kendimden bir not düşeyim...

****

Meclis 23 Nisan 1920'de kurulur ya bize okullarda ezberletildiği şekliyle...



24 Nisan 1920'de, kuruluşundan hemen bir gün sonra ilk kanununu yayınlar Meclis, bu kanunun ismi "Ağnam Kanunu"dur... "Ağnam", Arapça kökenli bir kelimedir. "Koyunlar, keçiler, davarlar" mânâsına gelir. 

TBMM’nin ilk çıkardığı kanun olan bu Ağnam Kanunu, hayvan başına alınan vergilerin dört katına çıkarılmasına dairdir...
Garip mi?

Değil...

***


Zira TBMM ilk meclisimiz değildir.

Osmanlı Devleti 1908'den beri parlementer monarşi ile idare edilmektedir. Yani bir meclisi vardır. Osmanlı Devleti I.Dünya Harbi'ni kaybetmiş olduğu hâlde İstanbul'daki meclis hâlâ faaldir, ismi de Meclis-i Mebusan'dır...

Hatta Mustafa Kemal Paşa Meclis-i Mebusan'a başkan olmaya gayret etmiştir de nasip olmamıştır. Bu Meclis-i Mebusan şu meşhur "Misak-ı Millî"yi ilan eden meclistir...


"Meclis-i Mebûsân", bugün İstanbul Fındıklı'da bir cadde ismidir... Zira Meclis-i Mebûsân'ın 1910'dan sonra toplandığı Cemile ve Münire Sultan Sarayları buradadır. Bu iki bina hâlâ ayaktadır, günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından kullanılmaktadır. 




***

Bakmayın her sene Mart ayında "Çanakkale Geçilmez!" dememize... 1918 senesinin sonuna gelindiğinde Mondros Ateşkes Antlaşması imza edilmiş, İngilizi, Fransızı elini kolunu sallayarak geçmiştir Çanakkale'den... Çanakkale geçilmiştir. 13 Kasım 1918'den itibaren İstanbul fiili olarak Fransız ve İngiliz işgâli altındadır.

O günlerde, 28 Ocak 1920 tarihinde, 
İngiliz ve Fransız işgali altındaki İstanbul'da faaliyetlerine devam eden Meclis-i Mebûsân millî bir yemin dile getirir, yani şu meşhur Misak-ı Millî'yi yayınlar...

  


16 Mart 1920'de 
İngiliz ve Fransızlar'ın İstanbul'daki işgâli resmiyete dönüşür. Meclis-i Mebusan, işgal güçlerinin, yani Fransız ve İngilizler'in baskısıyla önce iş göremez hâle getirilir, mebusların bir kısmı tutuklanır, Malta'ya sürülür. Nihayetinde Meclis 11 Nisan 1920'de resmen kapatılır.

Meclis-i Mebusan'ın mebuslarının çoğu Ankara'ya geçip orada toplanmaya başlar, yasama faaliyetlerine orada devam ederler. Eksik vekiller sancaklarda yapılan seçimlerle tamamlanır. Nihayetinde 11 Nisan 1920'de İstanbul'da dağıtılan Meclis, 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanmış olunur...



Ankara'daki Meclis, 23 Nisan Cuma günü Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından dualar ile açılır.


Ankara'da toplanan "Meclis-i Mebusan" üyeleri, bu yüzden 24 Nisan'da ilk olarak "Ağnam Kanunu"nu çıkarmıştır. Zira Meclis-i Mebûsân İstanbul'da  "Ağnam Vergisi" hakkındaki kanunu görüşürken dağıtılmıştı. Yani İstanbul'dan hicret edip Ankara'ya gelen mebuslar, bu yeni meclis çatısı altında yarıda kalan işlerini devam ettirmişlerdir...

Tarihte kesinti olmaz, 23 Nisan 1920 ile ilgili bize okullarda anlatılmış olan, çocuklarımıza hâlen anlatılan "kuruluş efsanelerinin" çoğu yalan, yanlış, eksik veya çarpıtılmıştır... 23 Nisan'da kurulan yeni bir meclis değil, İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın Ankara'da, yani güvenli vatan topraklarında yeniden toplanmış hâlidir.

***


I.Meclis de denilen bu meclisimiz "Gazi Meclis"tir. Millî Mücadele'yi yürütmüş, vatan müdafası için varını yoğunu ortaya koymuştur.


***


6 Mayıs 1920'de ilk şehitlerini verir I.Meclis. Trabzon mebusu Eyüpzâde İzzet Bey ve Gümüşhane mebusu Kelkitli Ziya Bey yasama çalışmalarına katılmak için Ankara'ya giderken yolda, Çarşamba yakınlarında şehit edilirler.


Millî Mücadele'yi yürüten I.Meclis'te fikir ayrılıkları sonucu iktidar ve muhalefet oluşumları da ortaya çıkmaya başlamıştır tabii olarak.




I.Meclis'teki muhalefetin en önemli ismi bu fotoğrafta görülen, Trabzonlu mebus Ali Şükrü Bey idi. 27 Mart 1923'te Mustafa Kemal Paşa'nın özel muhafız alayı komutanı olan Topal Osman tarafından ortadan kaldırılmış, Gazi Meclis terörize edilmiştir... Öyle ki, cinayetin ardından yaralı olarak ele geçirilen Topal Osman, tutuklu iken kafasına sıkılan kurşunlarla bu cinayet hakkında ebediyen konuşamaz hâle getirilmiştir.



Meclis'teki cinayetler 9 Şubat 1925'te Kars fatihi Deli Halit Paşa'nın, Rauf Benli ve Ali Çetinkaya (Kel Ali) tarafından katledimesi ile devam edecek, Ankara'daki mecliste siyaset, silahların gölgesinde yapılmaya çalışılacaktır.



***



24 Temmuz'da Lozan Anlaşması imzalanmış ancak TBMM'nin Misak-ı Millî'den çok taviz verilip (Batı Trakya, Musul, Adalar vd), İngilizler'in dümen suyuna gidildiği gerekçeleriyle bu anlaşmayı onaylamama ihtimali ortaya çıkınca, çoğu İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'dan gelmiş olan, Millî Mücadele'yi veren, 1920 Meclisi fesh edilmiş, 11 Ağustos 1923'te dikensiz gül bahçesi şeklinde kurulan muhalefetsiz yeni meclis ile önce Lozan Anlaşması imzalanmış, sonra bir oldu-bitti ile Cumhuriyet ilan edilmiş, bir süre sonra hilafet kaldırılmıştır... Bu yeni Meclis, Gazi Paşa'nın ifâdesiyle "kız gibi bir meclis" olmuştur...




Daha sonra İzmir Suikasti bahanesiyle yapılan idam ve mahkumiyetler ile muhalefet topyekûn tesirsiz hâle getirilecektir.


Kısa sürede Batı'ya verilen diğer sözler de yavaş yavaş tutulacak, Türkiye topraklarında yaşayanlar dönüştürülecek / uysallaştırılacak, böylece iyice göze girilecek, dünya sistemine uysal bir şekilde dahil olma süreci tamamlanacaktır...
Meclis'in hikâyesini ben böyle özetliyorum... Herkes bu hikâyeden kendi özetini çıkartabilir... Konunun çocuklarla nasıl ilişkilendirildiğine gelirsek... 

***



Daha sonraları ismi "Çocuk Esirgeme Kurumu" olarak değiştirilecek olan "Himaye-i Etfâl Cemiyeti" 1921 senesinde esas olarak şehit çocuklarının, öksüz, yetim ve kimsesiz çocukların bakımını üstlenmek amacıyla kurulmuştur.

10 senedir devam eden savaşlarla imparatorluğun erkek nüfusu kırılmıştı. 13 milyonluk nüfusun 8.5 milyonu kadındı. Öksüz, yetim, kimsesiz çocuklar her yerde, her şehirde, her kasabada, her mahallede, her köydeydi.

Devlet destekli bir hayır kurumuydu Himaye-i Etfal Cemiyeti. Yetim çocuklarına gelir kaydetmeye çalışıyor, bunun için büyük gayret gösteriyordu. Bu cemiyet 1929'da bir genelge yayınlayıp. 23-29 Nisan'ı "Çocuk Haftası" olarak ilân eder... 23 Nisan da 1927 senesinde "Çocuk Bayramı" olarak ilân edilir...

Ankara merkezli elitist hareket, kısa sürede birçok başka şeyi dönüştürdüğü gibi Himaye-i Etfâl Cemiyeti'nin çocuklarla ilgili siyasetini de değiştirir... Şehit ve gazi çocuklarının daha iyi şartlarda eğitilmesi, bakılması ve yetiştirilmesi amacıyla ihdas edilmişti cemiyet... Ama 23 Nisan kutlamaları valilerin, müdürlerin, memurların çocuklarını giydirip süsledikleri kortejlere kattığı bir şenlik havasına dönmeye başlar, ruhundan, özünden uzaklaşır kısa sürede...




Şu afişler bize çok şey anlatıyor aslında tek başına... Daha 1927 öncesi, Himaye-i Etfal Cemiyeti bastırdığı afişlerde "Şoförler Çocuklara Dikkat !!" veya "Çocuklar Otomobillere Dikkat !!" diyordu.




Cemiyet düzenlediği "Gürbüz Çocuk" yarışmalarında İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü'yü falan birinci seçiyordu...



Şehit çocukları, yetimler, öksüzler, kimsesizler unutulmuş, bunların yerini Cumhuriyet elitlerinin çocuklarına dönük şenlikler almış, böylece "millî hakimiyet" başta olmak üzere "meclis"in temsil ettiği kavramlar sulandırılmaya başlanmıştı...





















Bunların üzerine Türk basın ve siyaset hayatının önemli isimlerinden Zekeriya Sertel o günlerde bakın neler yazmış "Resimli Ay" dergisinde:

"23 Nisan çocukları eğlendirmek günü değildir. Himaye-i Eftâl'in yaptığı programı yanlış tatbik edenler, bunu bir eğlence günü kabûl ettiler... 23 Nisan açların, hastaların, işte çalışan çocukların günüdür. Onların dertlerinin konuşulacağı gündür."



Söyleyecek, yazılacak daha çok şey var ama uzatmayalım... Zekeriya Sertel söylenecek olanı söylemiş... "Zekeriya Sertel kimdi, Resimli Aya ne oldu?" diye aklınıza düşerse... Resimli Ay, Zekeriya Sertel'in çıkardığı, Nazım Hikmet, Sabahaddin Ali, Cevat Şakir, Hıfzı Veldet, Reşat Nuri, Mehmed Rauf gibi isimlerin yazılar kaleme aldığı bir dergidir... 1950'lerden itibaren Şevket Rado'nun çıkaracağı "Hayat" dergisinin bir benzeridir. 

Zekeriya Sertel dergide kaleme alınan bu gibi yazılar sebebiyle olağanüstü yetkili İstiklâl mahkemesi tarafından yargılanır... Şanslıdır... Sadece kalebentliğe mahkûm edilir, 3 senelik mahkûmiyetini Sinop Cezaevi'nde geçirir...

Neyse, mevzuyu iyice dallandırıp budaklandırmayalım... Daldan dala atlamayalım... 23 Nisan'ın çocuklar ile ilişkisine dair Zekeriya Sertel'in söylediği 
"23 Nisan çocukları eğlendirmek günü değildir. Himaye-i Eftâl'in yaptığı programı yanlış tatbik edenler, bunu bir eğlence günü kabûl ettiler... 23 Nisan açların, hastaların, işte çalışan çocukların günüdür. Onların dertlerinin konuşulacağı gündür." diye yazdığını hatırlayalım... Bugünü şehitlerimizi anarak ve varsa etrafımızdaki şehit çocuklarını ziyaret ederek geçirelim...

Yazımızı nihayetlendirirken Gazi Meclis'imizin bu topraklar üzerinde ilelebed payidar kalmasını dileyelim... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkmenistan (3) - Türkmen İsimleri

Saraybosna (9) - Sırpça'da Yaşayan Türkçe Kökenli Kelimeler

Fîrûze (*)