Suriye - Şam Emeviye Camii (7)

Bunca baş döndürücü ayrıntının arasında külliyede bana en çok tesir eden, tüm diğer mekanların önüne geçen, içeri girildiği anda beni kavrayan, kuşatan, sarsan, büyüleyen yer, caminin sıcak avlusu oldu...



Avluya ayakkabılar çıkarılarak giriliyor. Çorapla veya yalınayak. Öğle vakti güneşin kızdırdığı mermer zemin ayak tabanlarını yakıyor, hızlı hızlı yürüyor insanlar. Giriş kapıların önünde yığılan kalabalıklar, cellabe giymiş turistler, oyun oynayan çocuklar ve hatta gölge bir köşeye kıvrılıp uyuyanlarla dolu avlu. Binayı adeta bir havuz gibi aksettiren mermer zeminin üzerine, gün batımına doğru giderek uzayan insan ve sütun gölgeleri düşüyor. Bir bakmışsınız güherçileden yana zengin bir sürpriz gönderiyor takla atarak binanın üzerinde uçan güvercinler. İnsanların, güvercinlerin, gölgelerin sürekli hareket ettiği bir sahnede buluyorsunuz kendinizi…






Avlu dikdörtgen planlı, üç yanı revaklarla çevrili. Doğu, batı ve kuzey kenarları içten eyvanlı.

Kuzeydeki uzun kenarların eyvanı taştan kemerler ve kemerlerin üstünde pencere formunda boşluklarla sıralı. Kemerler, kare prizma formunda mermer giydirilmiş sütunlar üzerinde yükseliyor.

Batı yönündeki kısa kenarda yine kare kesitli on sütun mevcut. Eski sütunların üzeri beyaz alçı ile sıvanıp, Endülüs – Arabesk üslüpta geometrik süslemelerle kapatılmış ki restore edilen İstanbul surlarının lezzetini veriyorlar bir miktar.

Doğu yönündeki kısa kenar yine on sütun üzerinde yükselen dokuz kemerden oluşuyor. Sütunlar iki sıralı. Soldan sayınca dört, yedi ve onuncu sırada olanlar dikdörtgen, kalın, mermer kaplı ve üzeri dekoratif süslerle bezeli. Diğerleri mermerden ve korint başlıklı...

Geniş avlu irili ufaklı eserlerle dolu. Bu eserler geniş avluyu daraltmayacak kadar ufak ancak aynı zamanda avlunun bomboş, çırılçıplak bir görüntü vermesine engel olacak sayıda ve dağınıklıktalar.

Avlunun zemininde yükselen eserden biri sekiz sütun üzerine oturtulmuş, sekizgen kaideli ve kurşun kubbeli bir eser. Kubbetu’l Hazne (Hazine Kubbesi) adıyla anılır. Abbasiler döneminde kamu hazinesini korumak amacıyla yapılan binanın yüksekliği 9.95 metre. En alt kata merdiven dayamadan çıkmak mümkün değil.

Kubbetu’l Hazne’nin cepheleri yeşil ve sarı renklerde, kısmen üslüplaştırılmış dal, çiçek, ağaç ve köşk desenli mozaiklerle bezeli. Sekigen duvarların karşılıklı dört yüzeyinde iki bina, ortalarında bir göl ve gölün kenarında dalları meyveli, gösterişli bir hurma ağacı kompozisyonu yer alır. Bu mozaikler Roma mimarî geleneğinin tesirlerini yansıtır. İslâm sanatında daha sonraki devirlerde çok sık karşılaşamayacağımız türde bir tasvir söz konusudur. Hazine kubbesini taşıyan sütunların külliyede yaygın olarak kullanılan korint başlıklarla süslü olduğu görülür.

Avludaki bir diğer eser caminin doğu-batı aksında merkezde yer alan, kuzeydeki kapıya daha yakın duran şadırvandır. Dördü büyük, dördü küçük sekiz adet beyaz mermer sütun üzerinde yükselir, toplam sekiz kemerlidir. Her bir kemer yedi siyah, 6 beyaz taştan oluşur.

Külliyeyi ziyaret ettiğimiz Temmuz ayında avluda en çok müşterisi olan yerdi şadırvan... Şadırvanın sütunlarının da korint başlıklı olduğunu not edelim...


Külliyenin doğu yönünde ise bir gölgelik süsler avluyu. Osmanlılar döneminde şadırvan olarak yapılan eser, kurşunî kubbesi ile yine korint başlıklı sekiz sütûn üzerinde yükselir. Kubbesinin kavisi ile bir Osmanlı eseri olduğunu sessizce fısıldar. Kayser-i Rûm’un yaptırdığı korint sütunlu bu mütevazı hediye, mevcut bütünlüğe uyum sağlayarak avludaki yerini alır...

Suriye… Şam… Emeviye Külliyesi…. Bahsettiğim bunca ihtişamın arasında, avludaki bu ufacık Osmanlı eserinin yanından ayrılamadım... Hatta taa Mora Yarımadası’ndan başlayarak bunca yazı yazdıysam Emeviye Külliyesi için, bunlara ilham veren ve bunları yazdıran bu küçük eser oldu diyebilirim...



Nasıl olmasın? 16. asrı yaşıyor dünya. Her alanda zirvelerde gezen bir medeniyetin mümessili Osmanlılar. Büyük bir güç, güven, inanç, kararlılık. Zaferler, fetihler... Devir ihtişam devri…

Muhteşem Süleyman’ın "ben ki sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi'l-meliki'l-mennân akdeniz'in ve karadeniz'in ve rumeli'nin ve anadolu'nun ve şam ve halep ve karaman ve rûm'un ve vilâyeti-i dulkadriye'nin ve diyârbekir'in ve azerbaycan ve van'ın ve budun ve tamisvar vilâyetlerinin ve mısır'ın ve mekke'nin ve medine'nin ve kudüs'ün ve halilü'r-rahmânin külliyen diyâr-i arab’ın ve yemen'in ve bağdad ve basra ve cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim - enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultanı ve pâdişâhı hazret-i sultan bâyezıd oğlu sultan selim han oğlu sultan süleyman şah hân'ım” dediği devir...

Hassa mimarbaşı Sinan gibi bir deha ile mimari alanda da zirveye ulaşılmış. Gittiği yerlere çil çil kubbeler serpen, bunları mukarnas ve türk üçgenli başlıklar taşıyan sütunların üstüne konduran, sanatlarını klasikleştiren, üslûp sahibi Türkler’den bahsediyoruz... Budin’e, Uyvar’a, Eflak’a, İşkodra’ya, Üsküp’e, Prizren’e, Travnik’e, Yeni Pazar’a, Niş’e, Belgrad’a, Zağra’ya, Kahire’ye eserler nakşeden bir medeniyetten...

“Neden Osmanlı zirvede olduğu bir dönemde Emeviye Camii’nin avlusuna inşa ettiği bu esere mukarnas sütûn başlıklarıyla imzasını atıp, kendi muazzam üslûbunun bir gösterişini yapmak istemedi? Neden böyle bir fırsatı değerlendirmedi?” sorularını sordum defalaca kendi kendime. Neden? Berat’ta ev inşa ederken kullandığı standartları, Safranbolu’da, Denizli’de, Beypazarı’nda kullanan medeniyet neden bu esere katkı yaparken gelenekte yeri olmayan korint sütûn başlıklarını kullanmıştı? Hem de her yönden en iddialı olduğu, en zirvede olduğu bir devirde!

Şam’da, sembolik anlamlarla gerçeklerin iç içe geçtiği bir mekanda, Emeviye Camii’nde yapılacak Osmanlı eserinin mukarnas veya Türk üçgenleri üzerinde yükselmesi gerekmez miydi?

Sütûnlar işlevsel vazifelerinin yanı sıra gücün de sergilendiği bir alan, bir sembol değil miydi? Eserin kimliği onun üzerindeki sembollerden okunmuyor muydu?

Bunca yazı bu sorunun, bu merakın, bu heyecanın etrafında yazıldı...

Modern zamanların formatladığı, kurguladığı bir zihne sahibiz. Bundan sıyrılmak pek mümkün olmuyor doğrusu. New York’ta dikilen bir binanın benzerinin Tokyo’ya, Dubai’dekinin İstanbul’a dikildiğini görmeye alıştık. Atlantik ötesinde üretilenlerin koşulsuz taklit edildiği bir dünyaya doğduk. Yerel olan her şeyin dönüştürüldüğü, Batı medeniyetinin gölgesinde günden güne sararıp solduğu bir dünyada yaşadık, yaşıyoruz...


İnsanın geliştirdiği teknoloji ile tabiatla giriştiği yarışa şahit oluyoruz. Hong Kong adasında 2003 senesinde inşası tamamlanan 415 metrelik Uluslararası Finans Merkezi şu anda insanoğlunun adada inşa ettiği en yüksek bina. Kawloon tarafında inşaatı devam eden bina Uluslararası Finans Merkezi’nden daha yüksek olacak. Mimarlar adanın en yüksek noktası olan 552 metre yüksekliğindeki Victoria Peak’i geçecek bir bina yapma niyetinde. Tanrı’nın yaptığını geçmeyi hedefliyor insanoğlu. Dünyayı yeniden kurma iddiasında Batı medeniyeti. Batılı zihin bir Tanrı-medeniyet olarak görüyor kendini,.. Kumsaldaki kızgın kumları serinletecek mekanizmalar inşa ediliyor yer altına, denizler doldurulup yapay adalar yaratılıyor, su altına oteller kuruluyor, çöle buz pateni pisti inşa ediliyor... Tanrı’nın yarattığı dünya yeniden yaratılıyor adeta… Bu yeni finans, pazarlama, sermaye, işletme medeniyeti tüm insanları, tüm yaşama alanlarını, tüm alışkanlıkları dönüştürme ve yeniden kurarak tanımlama gayretinde. Küresel sermaye tarafından üretimi ve dağıtımı yapılmış çiçeklerden satın alıp, saksımıza koyarak, Milano, Londra veya New York’ta tasarlanan kıyafetlerle teçhiz olup sahnede yerini alarak mutlu olmaya çalışıyor yeni-insan…

Allah rahmet eylesin. Bilge mimar, Turgut Cansever “İnsanın vazifesi dünyayı güzelleştirmektir” hadisini sıkça tekrar ederdi. Bizim medeniyetimizin tabiatı, insanı, Allah’ın yarattığını merkeze alan, onu güzel bulan bir medeniyet olduğunu söylerdi. İnsanın içinde bulunduğu çevreyi “Allah’ın yarattığı”na uyum sağlayacak eserlerle güzelleştirme kaygısı olduğunu her fırsatta zikrederdi.

Osmanlı medeniyeti bugün batı medeniyetinin sahip olduğuna benzer bir ihtişama sahip olduğu bir devirde o küçük şadırvanı Emeviye Camii’nin avlusuna kurdu... Kendi geleneğinde, kendi sembollerinde olmayan sütun formlarını, korint sütunları kullandı o minik kubbeyi yükseltirken...


Yazıyı ilk fırsatta nihayetlendirme niyetiyle ufak bir ara daha veriyoruz burada…

Buraya kadar zahmet edip okuduysanız, şimdilik kalın sağlıcakla :)

Yorumlar

Unknown dedi ki…
abi eline sağlık
bu seferki ara ne kadar kısa olur acaba?

mustafa
H a l i l ÇELİK dedi ki…
Yaa Mustafa'm ne güzel... Sen okuyorsun benim yazıları ! !

Daha bir şevkle yazasım geldi şimdi... Bu hafta sonu bitireyim, toparlayayım Emeviye Camii yazısını bu şevkle :))

Selamlar...

Sevgiler...
Adsız dedi ki…
bende bu sefer bitmis hayret diye acmistim ki yine ara vermissiniz abi

bir de ekleme yapayim. bir gun vaktiniz olursa abdulhamid albumlerine bir goz atin derim. caminin 19. yuzyil sonu gibi nargile belasına yandigini soylemistim hatirlarsaniz. albumlerde yanginin hasarlari acikca goruluyor. ozellikle kubbenin onundeki ucgen baslikli duvardaki karsilikli agaclarin arasi. sizin fotograftan da dikkate edilirse seciliyor zaten. tabi bahsettigim fotograflar henuz basilmamis albumlerde, istanbul universitesi nadir eserler kutuphanesinde...
H a l i l ÇELİK dedi ki…
bitti... bitti galiba... bittim bu sefer :))

bu arada nasıl girilir istanbul üniversitesi nadir eserler kütüphanesine? reprodüksüyon yabilir miyiz oradaki albümlerden?

selamlar...
esma dedi ki…
http://iubasin.istanbul.edu.tr/iudergi/

dergide nadir eserler kutuphanesini de ele almislar. su an yapabildikleri sey saniyorum fotografi(bir kismini kucuk fotokopiler halinde dosyalamislar) bulabilirseniz cd'ye cektirmek. tanesi ise ayni albumden degilse 10 tl. bu arada dedikodu yapalim; ircica bu albumlerden fotograflari hakki istanbul universitesinde olmasina ragmen hem kopyalayip satti hem yayinladi. su an universite ile mahkemelikler. eee benden bu kadaaar...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkmenistan (3) - Türkmen İsimleri

Saraybosna (9) - Sırpça'da Yaşayan Türkçe Kökenli Kelimeler

Fîrûze (*)